DünyaGündemİş DünyasıYorum

Avrupa’nın enerji krizi için yeşil çözüm ihtiyacı

0

Avrupa’nın enerji krizi derinleşerek devam ediyor. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sonrası ekonomik toparlanma sürecinde arz-talep arasında ağır bir dengesizliğin oluştuğu, uzun bir süre bastırılan talebin birden artmaya başladığı ancak buna karşılık arzın yetersiz kaldığı mevcut durumda fiyatlar da rekor seviyelere ulaştı.

Salgının ilk dönemlerindeki kapanmalar sırasında büyük düşüşler yaşayan ve 22 Nisan 2020 tarihinde 20,37 dolarla dip seviyeyi gören Brent ham petrol varil fiyatı 4 Ekim 2021 itibarıyla 79,16 dolara yükseldi. Nisan ve Mayıs 2020’de fiyatı 40 doların altına inmiş olan Rotterdam kömürü, 1 Ekim 2021 itibarıyla 233,05 dolardan işlem görüyor. En sert fiyat yükselişlerinin yaşandığı alan ise doğal gaz. Gösterge olarak kabul edilen Hollanda TTF vadeli işlemlerinde Mayıs 2020’de megavatsaat başına 3,50 avroya kadar inen doğal gaz fiyatları, 1 Ekim 2021 itibarıyla 93,80 avroya çıkmış durumda. Bu şekilde artan fiyatlar, sanayinin ve ekonomilerin salgın sonrasında toparlanma çabalarını olduğu kadar hane halkları ile bireylerin gelir seviyelerini ve ekonomik durumlarını da olumsuz yönde etkiliyor.

ABD Enerji Enformasyon İdaresi (EIA) verilerine göre, 28 Eylül 2021 itibarıyla Almanya’nın stokları bir yıl öncesinin aynı dönemine göre yüzde 29 daha düşük seviyede. Bu oran Hollanda için yüzde 35, Avusturya için ise yüzde 42. Normalde stoklar kışın tüketilir, yazın ise yerine konulur. Bu sene bu gerçekleşemedi.

Doğal gaz fiyatlarının yükselişinin temelinde yer alan arz-talep dengesizliğinin farklı boyutları var. Avrupa’da doğal gaz, sanayide elektrik üretiminde ve konutlarda kullanılıyor. 2020 yılında salgın sebebiyle özellikle sanayi alanında talep oldukça düşmüştü. Ancak 2020 sonu itibarıyla sanayi üretiminin tekrar ivme kazanması ve 2021’in ilk aylarında ısınma ihtiyacının artırması nedeniyle doğal gaz talebi birden sert şekilde yükselişe geçti. Diğer taraftan elektrik üretiminde olumsuz iklim koşulları nedeniyle hem hidroelektrik santrallerinden verim alınamaması hem de rüzgardan elektrik üretiminin gerilemesi ve dolayısıyla artan elektrik talebini karşılamak için doğal gaz santrallerinden elektrik üretimine daha fazla ağırlık verilmesi de doğal gaz tüketimini artırdı. 2021’in ilk çeyreğinde Avrupa genelindeki doğal gaz tüketimi bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 7,6 daha yüksek bir seviyede gerçekleşti.

Avrupa’nın enerji krizinden tam anlamıyla çıkabilmesi ve uzun vadede özellikle doğal gaz alanında sürdürülebilirliği sağlayarak hem sanayisini hem de vatandaşlarını koruma altına alabilmesi için iki konu büyük önem kazanıyor; Rusya ile ilişkiler ve yeşil dönüşüm.

Azalan enerji stokları

Sorun, birden artan talebi Avrupa’nın arz tarafında karşılayamıyor olması. Avrupa’nın kendi içindeki doğal gaz üretimi, kıtadaki mevcut yatakların tüketilmesi ve yeni yatakların devreye sokulamaması nedeniyle düşüşte. Avrupa’nın doğal gaz ihtiyacının yüzde 40’ını karşılayan Rusya’dan yapılan ithalatın farklı sebeplerden dolayı azalması, ayrıca başta ABD olmak üzere dışarıdan tankerlerle yapılan LNG ithalatının da Asya’daki alıcıların rekabeti karşısında düşüşte olması arz güvenliğini etkiliyor ve ülkelerin doğal gaz stokları azalıyor. ABD Enerji Enformasyon İdaresi (EIA) verilerine göre, 28 Eylül 2021 itibarıyla Almanya’nın stokları bir yıl öncesinin aynı dönemine göre yüzde 29 daha düşük seviyede. Bu oran Hollanda için yüzde 35, Avusturya için ise yüzde 42. Normalde stoklar kışın tüketilir, yazın ise yerine konulur. Bu sene bu gerçekleşemedi.

Kısa vadede hayli zorlu geçecek bir kışa hazırlanan Avrupa’da ülkeler, yine kısa vadeli önlemlerle enerji piyasalarındaki fiyat artışlarının olumsuz etkisini mümkün olduğunca asgariye indirmeye çalışıyor. Fransa’da devlet, doğal gaz faturalarını ödeyebilmeleri için vatandaşlara 100’er avroluk çekler dağıtıyor. İspanya enerji fiyatlarının bir yıldan kısa bir süre içerisinde üç katına çıkması üzerine üst sınırlar getirdi. İtalya ise enerji tüketicileri için toplam 4,5 milyar avroluk bir destek paketi açıkladı. Fakat bunlar şüphesiz ki geçici önlemler. Avrupa’nın enerji krizinden tam anlamıyla çıkabilmesi ve uzun vadede özellikle doğal gaz alanında sürdürülebilirliği sağlayarak hem sanayisini hem de vatandaşlarını koruma altına alabilmesi için iki konu büyük önem arz ediyor; Rusya ile ilişkiler ve yeşil dönüşüm.

Mevcut durumda Avrupa bir enerji krizi yaşarken Rusya’nın Avrupa pazarlarına doğal gaz sevkiyatını azaltmasının sebebinin Kuzey Akım 2’de elini güçlendirmek ve bir bakıma Avrupalıları bu projeye mecbur bırakmak olduğu iddia ediliyor.

Rusya’nın rolü

Rusya, Avrupa’nın en büyük doğal gaz tedarikçisi durumunda ve mevcut krizin sebeplerinden biri olarak Rusya’nın, Belarus ve Polonya’yı kat edip Almanya’ya ulaşan Yamal-Avrupa doğalgaz boru hattı üzerinden Avrupa’ya yaptığı doğal gaz sevkiyatını azaltması gösteriliyor. Buna karşılık bir taraftan ihracatçı firma Gazprom, sözleşmelerden kaynaklanan tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini ileri sürerken diğer taraftan Uluslararası Enerji Ajansı Rusya’ya Avrupa’daki krizin giderilmesi için daha çok çaba göstermesi çağrısında bulunuyor. Burada Rusya’nın mevcut krizi kendi çıkarları için kullandığına dair öne sürülen iddialar ve Brüksel’de Avrupa Komisyonu’na bu konuda bir soruşturma yürütülmesi yönünde yapılan çağrılar dikkat çekici.

Rusya, Estonya sınırına yakın bir bölgeden başlayarak Baltık Denizi’nin altından geçen ve Almanya’ya bağlanan Kuzey Akım 2 boru hattının inşasını, 10 Eylül 2021 itibarıyla tamamladı. Ancak yılda toplam 55 milyar metreküp kapasiteli bu hattın faaliyete geçmesi için Almanya tarafındaki bazı bürokratik engellerin aşılması gerekiyor. Kuzey Akım 2 projesi, Avrupa’yı Rusya’ya daha fazla bağımlı hale getireceği ve dolayısıyla Kremlin yönetimi tarafından bir jeopolitik silah olarak kullanılabileceği şeklinde eleştirilere maruz kaldığı gibi Polonya ve Ukrayna’yı baypas ettiği için bu ülkelere karşı olumsuz bir durum oluşturduğu gerekçesiyle de şikayet konusu oluyor. Geçen temmuz ayında ABD Başkanı Joe Biden ile Almanya Başbakanı Angela Merkel, Kuzey Akım 2’nin Rusya tarafından siyasi amaçlarla kullanılması durumunda bu ülkeye karşı yaptırım uygulanması konusunda anlaşmaya vardı. Mevcut durumda Avrupa bir enerji krizi yaşarken Rusya’nın Avrupa pazarlarına doğal gaz sevkiyatını azaltmasına sebep olarak Kuzey Akım 2’de elini güçlendirmek ve bir bakıma Avrupalıları bu projeye mecbur bırakmak istemesi gösteriliyor. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’un geçen günlerde yaptığı açıklamada kullandığı, “Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattının hızlı şekilde devreye girmesiyle Avrupa’daki yüksek doğal gaz fiyatları dengelenebilecektir” ifadesi, Rus tarafının konuya bakış açısını ortaya koyar nitelikte.

Kuzey Akım 2 ile Avrupa’nın Rusya’ya daha fazla bağımlı hale geldiği söylenebilirse de esas itibarıyla sadece bir tarafın diğerine bağımlılığı değil, karşılıklı olarak artan bir bağımlılık söz konusu. Avrupa’nın doğal gaz satın alma ihtiyacı olduğu kadar -özellikle de salgın sonrasının ekonomilerde kırılganlıklar yarattığı bu dönemde- Rusya’nın da doğal gazını satmaya ihtiyacı var. Uzun vadede en önemli soru; doğal gazın yerine hangi enerji türünün kullanılacağı. Ancak o günlere gelene kadar, doğal gaz kullanılmaya devam edildikçe, ilişkilerin, Avrupa ile Rusya arasında karşılıklı fayda prensibi üzerinden, jeopolitik hesapların ve ABD gibi üçüncü tarafların etkilerinden ziyade ekonomik rasyonalitenin belirleyici olduğu şekilde sürdürülmesi, her iki tarafa olduğu kadar piyasalara da fayda sağlayacaktır.

Rusya, Avrupa’nın en büyük doğal gaz tedarikçisi durumunda ve mevcut krizin sebeplerinden biri olarak Rusya’nın, Belarus ve Polonya’yı kat edip Almanya’ya ulaşan Yamal-Avrupa doğal gaz boru hattı üzerinden Avrupa’ya yaptığı doğal gaz sevkiyatını azaltması gösteriliyor.

Yeşil dönüşümün önemi

Yeşil dönüşüm konusu ise Avrupa’nın yaşamakta olduğu enerji krizinin kısa vadeli sebeplerinden biri olsa da uzun vadede bir çözüm olarak ortaya çıkıyor. Avrupa ve özellikle de Almanya gibi ülkeler şu ana dek yeşil dönüşüm konusunda çok önemli adımlar attılar ve kömür tüketimini azaltarak sıfır karbon hedefleri doğrultusunda aşama kaydettiler. Ancak henüz bu yeşil dönüşümün ortasında hatta başlarındayız. Kömür kullanımı azalıyor ama kömürün yerini henüz fosil-dışı, yenilenebilir, temiz enerji türleri tam olarak alamadığı için aradaki ihtiyaç daha fazla doğal gaz kullanılarak karşılanıyor. Rakamsal bir örnek üzerinden kıyaslama yapılacak olursa BP tarafından yayınlanan “Dünya Enerji İstatistiksel Görünümü 2020” verilerine göre Çin hala toplam enerji tüketiminin yüzde 57,6’sını kömür, yüzde 19,7’sini petrol ile karşılıyor. Yenilenebilir enerjinin payı ise sadece yüzde 4,7. Buna karşılık Almanya yenilenebilir enerjinin payını yüzde 16,1’e kadar çıkarmış, kömürün payını ise yüzde 17,5’e kadar çekmiş durumda. Ancak ihtiyacını karşılayabilmek için halen yüzde 24,3 oranında doğal gaz ve yüzde 35,6 oranında petrole gereksinimi var [1]. Bununla birlikte bu geçici bir süreç olarak görüldüğü için doğal gaza ve diğer fosil yakıtlara daha fazla yatırım yaparak bu anlamda verimliliği artırmak da ekonomik açıdan sürdürülebilir ve çevre ile ilgili konulara toplumsal hassasiyetin arttığı bir dönemde siyasi olarak kabul ettirilebilecek bir durum değil.

Uzun vadede çözüm ise yine yeşil dönüşümde. Temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam tüketim içerisindeki payı arttıkça fosil yakıtlara ihtiyaç giderek azalacak, piyasalarda enerji fiyatları da daha istikrarlı ve öngörülebilir bir yapıya kavuşacak. Yeşil dönüşüm, çevreyi koruyarak gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya bırakmakla ilgili olduğu kadar ekonomik istikrarla da ilgili ve hatta bir tarafıyla ulusal egemenlik konusunu da yakından ilgilendiriyor. Başka ülkelerden satın almak zorunda olduğunuz petrol ve doğal gazın yerine kendi ülkenizde ürettiğiniz yenilenebilir enerji çeşitlerini koyabiliyorsanız, bu aynı zamanda bir ekonomik bağımsızlık ilanı anlamına geliyor ve ülkenizin jeopolitik dengeler içerisindeki konumunu da farklı bir şekilde belirliyor.

Yaşanan enerji krizi Avrupa’da oldukça derin olmasına rağmen aslında tüm dünyayı etkiliyor. Kısa vadeli önlemler bu anlamda ancak geçici birer çözüm sağlayabilir. Uzun vadede ise hem Avrupalılar hem de diğer ülkeler için daha sürdürülebilir bir enerji yapısı, daha güçlü ekonomiler, daha fazla yaşanabilir bir çevre ve ekonomik refahın jeopolitik mücadelelerden daha az etkilendiği bir düzen için tek çözüm yeşil dönüşüm olarak görünüyor.

  • Dr. Altay Atlı   | AA
[Dr. Altay Atlı Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Merkezi’nde uzman ve Atlı Global kurucu direktörüdür]

ARIKUŞU zırhlı araçtaki askerin gözü olacak

Önceki Haber

Türkiye’nin uzay alanında hedefi Ay’a ulaşmak

Sonraki Haber

Şunlar da İlginizi Çekebilir

Yorumlar

Yorum Gönder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Daha Fazla Dünya