İmparatorluklara ve medeniyetlere başkentlik yapan kadim şehir İstanbul, tarih, siyaset, ticaret ve kültürün en önemli merkezlerinden biri olma özelliğini yüzyıllardır muhafaza ediyor. Hem Doğu’nun hem de Batı medeniyetinin bir temsilcisi olarak farklı bir misyonu ruhunda taşıyan İstanbul, aynı zamanda bu medeniyetlerin fikri temellerini de belirlemiştir.
AA muhabirinin kaynaklardan derlediği bilgilere göre İstanbul tarih boyunca birçok ordu tarafından 30 kez kuşatıldı.
Şehrin tarihi
Yenikapı kazılarıyla yerleşme tarihinin 8 bin yıl öncesine yani neolitik döneme kadar gittiği İstanbul, birçok imparatorluk, devlet ve medeniyeti bünyesinde barındırdı.
Asya ve Avrupa kıtalarını ayıran Boğaz’ın Marmara’ya açıldığı güney yönünden, buraya doğru gelen dar bir koy olan Haliç’in batı kıyısı boyunca uzanan yarımada asıl yerleşme yeridir.
Yenikapı kazıları, şehrin antik tarihinin 8 bin yıl öncesine kadar gittiğini ortaya koymuştur.
Yaklaşık 8 kilometrelik Haliç, yarımada üzerinde güvenli bir liman olması sebebiyle yerleşimde etkili olmuştur. Şehrin ana merkezi bugünkü Sultanahmet bölgesidir.
Adını Byzas adlı kraldan alan Topkapı Sarayı ve Beyazıt arasındaki Byzantion ise koloni şehir olarak ortaya çıktı. Şehir Byzantion olarak varlığını yaklaşık bin yıl sürdürdü.
73 yılında İmparator Vespasianus tarafından Roma İmparatorluğuna dahil edilen şehir, yeni bir gelişme dönemine girdi. İmparator Septimus Severus döneminde şehir yeniden imar edildi, surlar genişletildi.
Şehrin tarihinde dönüm noktalarından birsi Roma tahtını ele geçiren Büyük Konstantin’in burayı yeni imparatorluğunun başkenti yapması oldu.
Başkentin inşasını 324’te başlatan Konstantin, şehri saray, tapınak, hipodrom, kilise ve yeni binalarla donatarak eski Byzantion’u dört katı kadar büyüttü.
İlk Hristiyan İmparator olan Konstantin, şehri de ilk Hristiyan imparatorluğun başkenti olarak tasarladı. Şehir bundan sonra Konstantinopolis olarak anılmaya başlandı.
Gitgide büyüyen şehir 5. yüzyılda II. Theodosius döneminde bugünkü surlarını inşa etti. Doğu Hristiyanlarının en önemli merkezi olan Konstantinopolis’in en önemli simgesi ise Ayasofya oldu.
Medeniyetlerin eşiği
İstanbul sonraki yüzyıllarda Hazreti Peygamberin “İstanbul (Konstantiniyye) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır. Onu fetheden ordu ne güzel ordudur.” hadisi ise Müslüman dünyası için de önemli bir şehir haline geldi.
İslamiyet’in Ortadoğu’da genişlemesiyle Hristiyan dünyasının doğudaki siyasi merkezi oldu. Batıdaki Hristiyanlar için Doğu’nun zenginliklerine ulaşma, mukaddes şehir Kudüs’ü ele geçirme gibi ideallerin başlangıç noktası haline geldi.
Haçlı Seferleri sadece Müslümanların elindeki Kudüs’ü ele geçirmek için değil zengin olarak gördüğü İstanbul’u da içine alan Doğu’yu hedefliyordu.
Böylece İstanbul, Müslümanlar için Batı’nın, Hristiyanlar için ise Doğu’nun eşiği haline geldi.
Hz. Peygamber’in gösterdiği yolda Emeviler döneminde Konstantiniyye’ye 3 büyük sefer düzenlenirken bir diğer sefer ise 781-782’de Abbasiler tarafından gerçekleştirildi. Özellikle bazı sahabelerin de katılımıyla gerçekleşen Muaviye bin Ebu Süfyan komutasındaki ilk İstanbul kuşatması daha sonraki dönemlerde de silinmeyecek izler bıraktı.
Hazreti Muhammed’i Medine’ye hicreti sırasında evinde misafir eden Ebu Eyyüb el-Ensari’nin bu kuşatmaya katılarak surlar önünde vefatı 1453’teki fethe kadar uzanan yolda İslam dünyası için büyük bir motivasyon kaynağı oldu. Konstantiniyye Müslüman hükümdarlar için Hazreti Peygamberin müjdesiyle İslam’ın vaat edilmiş şehri haline geldi.
İstanbul kuşatmaları
Dünyanın gördüğü en muazzam kuşatma ve savunmalara tanıklık eden şehir, tarih sahnesine çıktığı günden bugüne kadar herkesin dikkatini üzerine çekti.
İstanbul, 1453’ten önce farklı kavim ve medeniyetler tarafından onlarca kez kuşatıldı.
Milattan önce (M.Ö.) Makedonya Kralı Phillippe, Roma İmparatoru Septim Severus, Milattan Sonra (M.S.) İran Hükümdarı Keyhüsrev, Avar Türkleri, Emeviler, Abbasiler, I. ve II. Bulgar İmparatorluğu, Ruslar, Kiev Knezliği, Haçlılar, İznik İmparatorluğu, Venedikliler, Cenevizliler, Osmanlılar şehri kuşattı. Bunların yanı sıra Atilla’nın, Vikinglerin ve Gotların da kenti kuşattığı bazı kaynaklarda yer alıyor. Son kuşatma ise 1453’te Osmanlı’yı imparatorluğa taşıyan Sultan 2. Mehmed tarafından gerçekleştirildi.
Fetihle sonuçlanan son kuşatma
Sultan 2. Mehmed tahta geçtiği dönemde, İstanbul’un fethi için öncelikle deniz yardımının kesilmesi gerektiği düşüncesiyle Yıldırım Bayezid’in yaptırmış olduğu Anadolu Hisarı’nın karşısına 1452’de Rumeli Hisarı’nı yaptırdı. Bu hisar, Tuna Nehri ile Karadeniz’den gelecek yardımı önlemeyi amaçlıyordu. İstanbul’un yüksek ve kalın surlarını yıkmak amacı ile devrin önemli mühendislerine büyük toplar döktürüldü.
Sultan 2. Mehmed, Şubat 1453’te dökülen topların İstanbul önlerine götürülmesini emretti. Karaca Paşa komutasındaki 10 bin kişilik ordu, İstanbul yakınındaki Vize, Silivri ve Ayastefanos kalelerini kuşattı. Nisan ayına gelindiğinde ise 2. Mehmed, eyalet ve sancaklara orduya katılmaları için haber gönderdi ve 5 Nisan 1453’te Osmanlı ordusu, 2. Mehmed’in komutasında İstanbul’a hareket etti.
Osmanlı ordusunda önemli hocalardan Akşemseddin, Akbıyık ve Molla Gürani de bulunuyordu. 6 Nisan 1453’te 10 bin sipahi Maltepe civarını tuttu. Sultan 2. Mehmed de Anadolu ve Haliç’i tutmuştu. Zağanos Paşa da Beyoğlu’nu fethederek, Galata üzerine yürüdü. Aynı gün Sultan 2. Mehmed, Mahmut Paşa’yı elçi olarak Bizans İmparatoruna gönderdi ancak barış teklifi kabul edilmedi.
Gemiler Haliç’e indirildi
Sultan 2. Mehmed, 6 Nisan 1453 tarihinde İstanbul kuşatmasına başladı. Osmanlı ordusu kenti karadan ve denizden kuşatma altına alırken, ordu surlarda gedikler açtıkça Bizanslılar surları yeniliyor, Türkler’in şehre girişine izin vermiyordu. Osmanlı donanmasının da Bizans’a yardıma gelen Ceneviz ve Venedik gemilerine engel olamaması, savaşın seyrini değiştirmeye başladı. Haliç ile Karaköy arasına çekilen zincirden dolayı Osmanlı donanmasının Haliç’e girememesi, savaşın yönünü Osmanlı aleyhine çeviriyordu. Bu gelişmeler üzerine Sultan 2. Mehmed, 21 Nisan’ı 22 Nisan’a bağlayan gece 72 parça kadırganın karadan yürütülerek Haliç’e indirilmesi emrini verdi. Dolmabahçe üzerinden Haliç’e indirilen gemilerle savaşın gidişatı değişmeye başladı.
Bir gece içerisinde Haliç’e indirilen donanma, 22 Nisan’da Haliç’ten ateşe başladı. Bizans Başkumandanı Giustiniani ise donanmanın Haliç’e indirilmesine inanamıyordu.
Sultan Mehmet, büyük hücumdan önce 24 Mayıs’ta İsfendiyaroğlu Kasım Bey’i elçi olarak imparatora göndererek şehri teslim etmesini istese de anlaşma sağlanamadı.
Osmanlı Donanması’nın Haliç’e indirilmesi ile savaşın seyri Osmanlılar lehine dönerken, Sultan 2. Mehmed, 29 Mayıs’ta büyük taarruz için emir verdi. 29 Mayıs’ta günün ilk ışıkları ile başlayan taarruzda, Ulubatlı Hasan’ın Bizans surlarına çıkarak Osmanlı sancağını dikmesiyle Osmanlı ordusu moral kazandı.
29 Mayıs 1453’te kapıları açılan İstanbul, Sultan 2. Mehmed’in önderliğindeki Osmanlı birlikleri tarafından fethedildi. Hazreti Peygamber’in övgüsüne mazhar olarak ‘Fatih’ unvanını alan Sultan 2. Mehmed, İstanbul’u yağmalatmazken, fethin nişanesi olarak da şehrin en büyük ibadethanesi olan Ayasofya’yı camiye dönüştürdü.
Yorumlar