Taverna müziği denince ilk akla gelen isimler arasında yer alan Fedon, müziğe başlama hikayesini, bir Rum olarak Türkiye’yi nasıl sevdiğini ve yaptığı çalışmaları anlattı.
Üsküdar’da 1946’da dünyaya gelen Fedon, babasının işinden dolayı 5 yaşından sonra Beyoğlu Tarlabaşı’na taşındıklarını söyledi.
Usta şarkıcı, çocukluk yıllarında Beyoğlu’nun birçok güzelliğine ve medeniyetine tanık olduğunu dile getirerek, deniz subayı olmayı çok istediğini, fakat olamayacağını anlayınca lise ikide eğitim hayatını yarıda bıraktığını belirtti.
Deniz subayı olma hayaliyle birçok yere müracaatlarda bulunduğunu ifade eden Fedon, “1962’de bir kanun çıktı, lise mezunları yedek subay olamıyor diye. Bundan sonra iş hayatına atıldım, istemeyerek okulu bıraktım. Kendi kendime bir isyandı. İlk mesleğim bir film laboratuvarında developman işleriyle uğraşmaktı. Türkiye’de renkli film ilk çekilmeye başladığı yıllar. Türkiye’de aslında ilk renkli fotoğraf basan benim.” diye konuştu.
Fedon, İtalya’da bir kurs aldığına işaret ederek, daha sonra alanında yükselme adına Beyrut’a gittiğini ve orada bir buçuk yıl çalıştığını aktardı.
Memleket hasretiyle döndüğü Türkiye’de görüntü yönetmeni Kaya Ererez’in yanına bir süre asistan olarak girdiğini söyleyen Fedon, şöyle devam etti:
“Dayım Nubar Terziyan, piyasanın adamıydı, ‘Yeşilçam piyasasına girme’ dedi. Ama ben Kaya’nın iki yıl kamera asistanlığını yaptım. O zaman da evlendim ve aslında çok erken evlendim. Yaptığım iş evden uzak, gecesi, gündüzü yoktu. Ortam bir genç için çok cazip ama evli olan bir erkek için pek hoş değildi ve işimden ayrıldım, bocaladım. Para kazanmak istiyorum, para yok. Babam, ‘gel beraber çalışalım’ dedi. Beyoğlu’nda terziydi, büyükçe bir atölyesi vardı. 20, 25 kişi çalışıyordu. Babamın yanında çıraklık yapmaya başladım. 3 yıl sonra da babamın çalışma stilini beğenmemeye başladım. O zaman babam ‘ayrılalım’ dedi. Sonra babamla eniştem bir fabrika kurdular. Ben Tarlabaşı’nda mantoculuk yapmaya devam ettim. Para kazanmaya başladım. Para kazanınca her Türk erkeği gibi gezmeler başladı. Derken gittiğim yerlerde gülüşmeler falan, ‘hadi bir şarkı söyle Fedon’. Aramızda söyleniyoruz, evlerde toplanıyoruz. Kendime de güveniyordum.”
“Grek müziğinin fon olarak bile çalınmadığı yıllarda TRT’nin yılbaşı programına çıkarttılar”
Çocuk yıllarının da müzikle geçtiğini ifade en Fedon, “Küçükken bizim evde hep müzik vardı ve benim öğrendiğim ilk şarkılar, Türk sanat müziğiydi. Dedem muhteşem keman çalardı. Annemin, babamın, ablamın sesi iyiydi. Dedem geldiği zaman meşk edilirdi. Keman ortaya çıkar, biz küçüğüz, onlara eşlik ederdim. Sonra büyüdüm kilise koroları falan derken, o arkadaş toplantılarında da rahat rahat şarkı söyledik.” dedi.
Usta şarkıcı, daha sonra bir müzisyenle tanıştığını ve onun teklifiyle ailesinden gizli olarak bir mekanda şarkı söylemeye başladığını belirterek, şunları kaydetti:
“Kendime güven geldi. Müzisyen Hakan kardeşim, ‘Abi çok iyisin falan, bu işi yapman lazım’ dedi, kanıma girdi. Babama, aileme haber vermeden akşamları Hakan’la işe gidiyorduk. Çalıştığımız yerlere ‘sakın ha Fedon yazılmayacak’ demiştik. Hem kendimi deniyorum hem de yapabilir miyim derken, şakayla 13 Eylül cuma günü yıl 1987, çalışmaya başladım. Sene 2023 halen gidiyorum (sahneye çıkıyorum). Arada anlatılacak aslında çok şey var. Alkışı, sevgiyi, saygıyı, parayı orada gördüm. Birçok büyük plak firmaları geldiler, bilmediğim için ‘hep bakarız’ dedim. Sonunda kısmet Mustafa Güneş’eymiş. Güneş Plak olarak. Adamı sevdim, ‘bu işi hiç bilmiyorum ama doğru şarkı okuyorum’ deyince, ‘bana güven abi’ dedi. Helal olsun, nur içinde yatsın. Yani Fedon’un özet olarak şarkıcılık hayatı böyle başladı.”
Fedon, şarkıcı olduktan sonra içindekileri daha rahat ifade ettiğini anlatarak, “Bir misyon üstlendim. Neden ben deniz subayı olamadım? Neden TRT’de Grek müziğinin fon olarak çalmadığı yıllarda, 1991 senesinde TRT’nin yılbaşında programa çıkarttılar beni? Düşünebiliyor musunuz o yıllar TRT’de Rumca şarkı okunacak, bunun gururu, onuru tarif edilemez. Ben bunu Yunan Konsolosuyla tartıştım. ‘Fedon, devamlı Türküm diyorsun’ dedi. ‘Evet ben Türküm, sizin bu sorunuz cahilce. Ben burada doğdum, büyüdüm, burada öleceğim. Dedem Çanakkale şehidi, babam 5 senelik askerlik yapmış, 6, 7 Eylül’ü yaşamışım yine Türküm diyorum. Peki siz Yunanistan’daki televizyonlarınıza bir Ahmet’i, Mehmet’i çıkarıyor musunuz ?’ dedim. 29 Ekim’de ben Taksim’de Atatürk heykelinin önünde Rumca okudum. Resmen takıştık konsolosla.” şeklinde konuştu.
“Beni sevecekseniz böyle sevin. Oynamam, kaypaklık yapmam Fedon’um, insanım”
Türk- Yunan dostluğunu pekiştirmek adına birçok çalışmaya imza atan Fedon, “Güzel çalışmalarım oldu. Depremden sonra Yunanistan’dan o zamanın Tarkan’ı Antonis Remos ve Natasa Theodoridou’yu getirdik. Açık havada depremzedelere yardım olsun diye bir lira para almadan konser verdiler. Tüm geliri depremzedelere bağışlandı.” dedi.
Fedon Kalyoncu, Kuzey Kıbrıs’a 1974’ten sonra giden ilk Rum olduğuna da dikkati çekerek, “Nur içinde yatsın Rauf Denktaş, ‘politika bir yana biz seni seviyoruz’ dedi. Yunan jürisi bana Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü’nü layık gördü. Bu ara ben Yunan değilim, Rum’um. Bunun altını çiziyorum. Bunlar çok farklı biliniyor. Şarkıcılığın içinde bunları yaşadım. Bunlar çok mühim şeyler. Çocuklarıma bırakacağım miras para değil, bu yaşadıklarımdır. Fedon, olduğu gibi göründü, güzel şeyler yaptı. Boynunda haçı, ismi Fedon değişmedi, yani dayım gibi. Dayımın da ismi değişmedi. Ama beni sevecekseniz böyle sevin. Oynamam, kaypaklık yapmam Fedon’um, insanım.” ifadelerini kullandı.
Yorumlar